Kayıtlar

1058 -Dün- Hekate-

     Dünya üzerinde bütün öğrenilmiş çaresizliklerin temelinde yaşamaya duyulan gayret vardır. Daracık alanlarda nefes alma arzusuna adadığımız gayretimizin ufak bir kısmını özgür olmaya adamadığımız gibi çaresizliği bize öğretenlerin - öğretilerinden kendimizi sıyırmamaktayız. Hayat bütün dinamiği ile akıp gitmekte. Lakin ben başımın üzerinde betonda milyonlarca galaksinin ihtimalini kurmakta ve yitip gitme arzumu baskılayacak bir varlıkla karşılaşmak adına dua etmekteyim. Bütün zamanlarımı , yaşamlarımı avuçlarımın içine alamam sığdıramam belki fakat giderek dönüştüğüm ve ayrıştığım benliğim artık var olma hali için mücadele etmiyor.  Her şey aslında her şey demek değildir... Ve inanın sığınmak değildir sevgi, yok olmak halidir. Hiç olmak halidir. Kendinden çıkmak , kendini bulamamaktır. Izdıraptır. Milyonlarca olasılığın içinde kaybolmaktır. Bazı acıları baskılamak imkansızdır. Yaşadığımız her acı her hayal kırıklığı insanın şah et var ise ruhundan bir parça koparır.  Bizler o derin

H-A-T-H-O-R

  Biz ancak uykusuz gecelerimizde bize bahşedilen rüyaları umutsuzluk zindanımızda izleriz. Böylelikle demir korkuluklarımızdan avuçlarımıza sadece ızdırap sığar. Gölgeler sığar. O gölgelerin arkasında dururuz hep. Hikayesi yarım kalanların ardından ıslatır menzilimizi şaraplar…. Ah…Duyuyor muyuz ? Binlerce şamdan kürek kemiklerimizden daha gürültülü kırılıyor sanki… Ciğerlerimize doluyor çocukluğumuz. Her bir sigara yakışımızda daha da zehirliyoruz. 4 odalı evlerin, loş mutfakların kirli koltukların üzerine devrili bedenlerimiz. Gözlerimiz kafeinin kahrından uyuyamıyor. Zihnimiz hep uyanık. Rüyalarda. Kabuslarda. Her defasında yükseklerden alçaklara çakılıyoruz. Sonra bir daha… Bir daha. Bizden alçak kalıyor bulutlar… Bu bile göğsümüzü kabartmıyor. Hayatımız, hikayemiz, defalarca vurulduğumuz yerden tekrar doğuşumuz gururlandırıyor bizi. Aptalca şiirlerde sırıtırken buluyoruz kendimizi. Sonra kadehler doluyor, kadehler hep boş kalıyor. Uyursam ölürüm değil, ölürsem uyurum diyoruz. Bu

WALL/1840

  Çok zaman geçti. Eğildim,büküldüm, yürüdüm. Önce saatlerce Sonra günlerce  Bazen sustum, bazen 7 kat aşağı düştüm, 7 kattan bir safir oldum  7 zırh kuşandım  7 zindanda 7 dua ettim. İlk musevi nezdinde kabul gören. Önce özgürdüm, sonra halk oldum Toplum oldum, bir oldum, el oldum. Hiç oldum. Yok oldum. Doğdum. Ölüyorum. Balçıkla yıkandım,  Toroslarda çıplak ayakla yürüdüm. Kefene sarıldım, çul-u taktım. Çul oldum. Zaman oldum, hiç oldum. Milyonlarca yıl yaşadım. Yok oldum.  Tevfik’ten bir şiir gibi , öldüm, anladım, yaşadım ve yazdım.  Kederim, şikayetim, varım, vardım.  Yoldan geçene gideceğim yeri sordum . Uzaktım ama sana yakındım.  Kayboldum. Bütün şehirlerim yıkıldı, bütün surlara İbrahim’in adını yazdım. Bütün putlara isim verdim, emek verdim,kitap verdim. Ruh verdim.  Yetmedi. Can verdim. Yetmedi. Kan verdim.  Yetmedi. Milyonlarca hayat yaşadım. Dünya ilk doğduğunda rahmine ana dedim. Toprağa ata dedim.  Şişelerce içtim, ağladım. Sustukça konuştum. Yazdıkça pisleştim.  Derin o

Agamemnon

Resim
    Karanlık geldiği zaman bütün suretler birbirinin aynısıdır, Algos.  Zehirdir bu dünyada kana kana  içtiğimiz.  Yar şaraptır, testisi ellerimizi keser, boyar kan-ı kırmızıya. Adı ''Aşk''tır.  İlk girilen günahtır, kuyudaki ilk taştır, Bennu'nun attığı ilk çığlıktır. Nil'e kendini bırakandır Aşk.  Diyar diyar gezen yolda yolu arayan sergüzeşt değildir hatırımızda kalan , her ne surette görünürse görünsün türküsünü söylediğimiz sadece ''ayandır.'' Karanlık geldiği zaman bütün suretler birbirinin aynısıdır, Algos. Unutma. Defalarca caydım yolumdan. Bu adi hırka üzerimde, tütün ve yalnızlık kokan.  Kime anlattıysam sesimi tozlu plaklara gömdü. Geriye silip silip yazdığım, yaşamaktan vaz-geçtiğim hikayem kaldı. Zamanın kederini silemiyorum gözlerimden. Ben bir savaştayım Algos. Kazandım. Ben bir savaştaydım Algos, defalarca kaybettim. Ben aşka olan aşkımın, inancımın içinde büyüdüm.  Neye inanırsan inan.... İster Ra de , ister Mihir, İnandıramaz be

GÜN3

       Han'ın mezarı bulunduğundan ve iki kardeş birbirinin katlini unuttuğundan beri tanırım kendimi. Kafam, beynim ,zihnim ve düşmanlığım namlunun yarım santim gerisinde durur, parmaklarım o tetiğe değer durur. Birbirine değen çanlar gibi, iç içe geçmiş dişliler gibi. Dişlilerin birbirine değerken çıkardığı gürültüde şiirler okurum, hikayeler anlatırım. Bu yüzden siz beni duymazsınız. Sadece ben duyarım. Adımı bilirsiniz, uzanan ellerimi tutarsınız. Bazı geceler bana dokunur bazı geceler benden koparsınız. Aether'i tanımam, 730 gündür bilirim. 730 gündür benim gökyüzümden cehennemime düşsün diye beklerim. Aether 2 gün önce zihnimden cehennemime çakıldı. Yarım saniye daha bekledim cehennemimden zihnime kazındı. Arkasından akan göz yaşlarım toprağa, o toprak ise rengini kızıla bıraktı. Zaman durdu aether gitti, artık yok. Ya tetiği çekeceğim yada intikam için bekleyeceğim. Ya kendimi iteceğim, ya o  üfleyecek, saçlarım melteme meltem boynuma dolanacak. Yeri gelecek altımdan kay

Gün1

  Günlerdir, hatta aylardır geçmeyen bazı sanrılar var. Genelde uyumakta zorluk çekiyorum. Zihnim ben ve geçmişimden arda kalan bir kaç parçam ile saatlerce düşündüğüm oluyor. Kalabalığım anlayacağın. Bu sabah berbat uyandım. Gregor Samsadan  hiç bir farkım yoktu. Adeta bir hamamböceği gibi yatakta kıvranıp durdum. Aynada yansıyan yüzüme uzun uzadıya baktım. Fakat bazen kendime tahammül edemiyorum. Tabanlarımı yere basamadım, bu sabah köpeğimin başını okşayamadım. Direksiyona geçtiğim an arabamın alev alması için dua ettim. İşe giderken kovulma hayali kurdum. Hayatta en değer verdiğim insanın ölüm haberini alsam nasıl tepki vereceğimi düşündüm. Bide nereye kadar rol yapacağımı, bunu ne kadar daha devam ettirebileceğimi. Sabaha kadar benliğimle savaştım, yenildim. Gözüme bir damla uyku girmedi. Yine de kalktım o yataktan. Yaşamaktan midem bulansa dahi , inan, tahammül edemesem dahi. Üzerime istediğin kumaşı giydir, bir türlü yakışmıyor. Ve en çok kendimi suçluyorum. En çok kendimi cezal
   Karanlık bir dünyanın kemikleri arasına sıkışıp kaldı umutlarımız Algos. Bir avuç  hayat kırıklığı mı bizi biz yaptı. İnan, günler sadece geçip gidiyor.  Dev bir ekranın ardından başkalarının hayatlarını izleyen bir avuç aptal insanın arasındayım... Her gün onlarla yürüyor, oturuyor, yiyor, konuşuyor ve susuyorum Algos. Ne farkım kaldı? Çıktığım yolu unuttum, çıktığım yolda tepetaklak oldum. Enkazımın altından süzülen cümlelerdir bunlar. Uzun süredir nasılsın sorusuna verilebilecek bir cevabım yok. Seneler  önce okuduğum her şey artık daha anlamlı geliyor. Ama geçmişe dönebilseydim  oğuz atayla tanıştığımda kafama sıkardım Algos...  Tasvir edeceksem şah-et ne hissettiğimi göğüs kafesimden, karın boşluğuma süzülen derin bir acı bu. Artık bedenimde, fiziksel olarak da çektiğim bir acıyla yaşıyorum. Senelerce beynimde bir deli ile yaşamış, onun kendini asmasını beklemişken şimdiyse ruhum gibi bedenimin her köşesinde de sancı hissediyorum. Kimseye kızgınlığım yok aslında Algos. En çok k